Ağaçların Arkasını Görebilmek !

Ağaçların Arkasını Görebilmek !

Günümüz koşullarında insanların teknolojik gelişmeye uyum sağlamasıyla, asıl yaşam biçimimiz olan doğa yolundaki sevgiye dayalı birlikteliğimize duvar çekmiş durumdayız. Yapılaşmayla beraber yok olan doğa ve değişmeye başlayan ekosistem kuşakların yaşamını olumsuz etkilediği gibi canlıların bulundukları tabii alanlara da zarar vermeye başladı.

Yaşam kaynağımız olan doğayı bir taraftan tahrip ederken, diğer taraftan kuşakların maddeye olan bağımlı ve sınırsız istekleriyle çatışma ve karmaşanın ortasında yeni nesli karşılıyoruz.

Yeni nesillerin gelişme dönemlerinde doğaya ihtiyaç duyduğu, kist bir ortamın çevresinde bilinçsiz bir çağa ayak uydurduğu ve sıkışmış betonlaşma yapılarının arasında çocukluk çağını yaşayamadıkları gerçeği gözler önündedir. Bu olumsuz gelişim süreciyle beraber bu neslin ileriki dönemlerinde çevresel sorunlarla iç içe kalacağı gerçeği toplumsallaşma biçimine de darbe vuracaktır.

Doğanın gücünün bireyler üzerindeki olumlu psikolojik etkisi eski zamanlardan beri varlığını sürdürmüştür. Eski toplumların yaşayışlarına baktığımızda insanların doğayla iç içe olduğu bir dünyevi bir ortam vardır. Geçmiş dönemlerde doğadan bir şey alındığında süreklilik için yeni bir şeyler bırakılırdı ve doğa tüketilmezdi umarsızca. Bu toplumlardan biride Kızırderililerdir.

Eski yoldaki Kızılderili halkları doğa ile iç içe oldukları yaşam biçimleriyle beraber bir çok öğreti ve bilgiyi tabiatı inceleyerek yaşamlarına aktardılar. Çocukların gelişme dönemlerinde; çocukların canlıları inceleyerek, onları taklit ederek oyunlar oynamaları, gelişmelerinde de önemli bir etkendi. Oyun çağını özgürlüğe adımlayarak koşan çocuklar yetişkinlik dönemlerine girdiklerinde yaşama karşı bilinçli ve hakimdiler. Bu olumlu süreçte ise toplumsallaşmayı ve gelişmeyi devam ettiriyordu. Çocukların gelişmesi ve doğanın insanlarla uyumunda Powhatan kabilesinin hikayesini dile getirmek bizlere bir nevi nerde hata yaptığımızı hatırlatabilir beklide..

“Powhatan kabilesinin yetişkinliğe geçiş sınav ve töreni yapılacaktır. Sadece, adı reis tarafından konuncaya kadar 'Ceviz' diye hitap edilen küçük Kızılderili çocuğun annesi endişelidir. Çünkü bir Kızılderili için en önemli duyulardan bir tanesi, görüşü, kısıtlıdır. Uzağı zorlukla görebilmektedir Ceviz.
Annesi, onu yıllardır bu sınavda düş kırıklığına uğramaması için hazırlamakta ve onun diğer duyuları, duyma, dokunma ve koku alma yetilerini pekiştirerek, görme noksanını örtmeye çalışmaktadır.
Kızılderililerin geleneklerinde, bu sınava girecek ergenlik çağı çocukları silahlarını takınıp, ormanın en karanlık, en yoğun bölgesine, gece karanlığında, kendi başlarına bırakılacaktır. Süresi her kabileye göre değişir.

Ceviz'in heyecandan titreyen annesi, onu öpe koklaya, teşvik edici sözler ve son uyarılar ile uğurlar ormana.

Ceviz, ilk gece, kulaklarını bir çakal, el ve ayaklarını bir köstebek, burnunu bir leopar gibi kullanarak, her tehlikeye hazır, bekler ormanda. Gözleri ile göremediklerini burnu ve kulaklarıyla hisseder. Ağaçların arkasına saklanmış hayvanları bile yakalayıp avlar, becerikli Ceviz.
Yetişkinliğe geçiş töreninde, reis Ceviz'in başını okşar. "Sen" der, "çok akıllı ve güçlü bir savaşçısın. “Herkesin gördüğünden fazlasını görüyorsun!”
 Yazı : Yürüyen Bulut, Bulut Açar

Yeşil Dünya'nın 10 Yılı

"İyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur..."


Yeşil Dünya'nın 10 yılı

2000'li yılların ilk 10'unda "Yeşil Dünya" da neler yaşandı? 2009'da neleri kaybettik, neleri kazandık? National Geographic Türkiye'den Oya Ayman yazdı "Geleceğin Provası"...

Gelecek, Geliyor, Geldi... Napolyon 2000 yılının başında yaşıyor olsaydı, ünlü “Geldim, Gördüm, Yendim” sözü yerine olasılıkla bunları söylerdi. Akıllı adamdı! Bugün en büyük düşmanın iklim değişikliğini yaratan etkenler olduğunu anlardı...

Milenyumun ilk on yılı çevre kirliliği ve iklim değişikliğinin sonuçlarının adeta bir provasıydı. Kimimiz bu provayı izledi, kimimiz de bizzat yaşadı.

Geri dönüp son 10 yıla baktığımda gördüğüm dünyanın iki yüzünden birinde kasırgalar, seller, kuraklık ve giderek artan açlık, savaşlar, karbon kusan termik santraller, yeşili yutan kentler, çılgınca bir tüketim ve (burada açlık derken yemekten yoksunluktan çok yetersiz beslenmeyi kastediyorum) acı çeken insanlar var... Diğer yanda ise güneş santralleri, rüzgâr türbinleri, kentlerin ortasında kurulan meyve sebze bahçeleri, alışkanlıklarıyla karbon salımını azaltmaya çalışan insanlar, yaban hayatın ve yaşam alanlarının korunması için ilan edilen koruma alanları, kimyasal gübre ve ilaçları bırakıp tarlasında doğa dostu tarım yapanlar, kendi kendine yeterli ekolojik köyler, yavaş şehirler, arabadan vazgeçip bisiklete binenler...

İki yüzün ağırlığını hangi bölümün çekeceği ve bu provanın sahneye konulup konulmayacağını ise önümüzdeki 10 yılda alınan kararlar belirleyecek. Karar vermek için provalara bakmak yeterli...

New Orleans sular altında: Dünya tarihinin en yıkıcı ve en ölümcül kasırgalarından biri 2005 yılında Meksika Körfezi ve ABD’nin Lousiana eyaletinde büyük yıkımlara neden oldu. 23 Ağustos 2005’te oluşmaya başlayan Katrina’nın neden olduğu en büyük can kaybı ve maddi zarar, New Orleans'da meydana geldi. Louisiana'yı sel bastı. Saatte 160 km/saat olarak ölçülen kasırga nedeniyle yaklaşık 2000 kişi hayatını kaybetti.

Buzullar yol vermeye başladı: 2008’in ilk aylarında tarihsel olarak geçiş mümkün olmayan, ''Kuzey Buz Denizi Kuzeybatı Geçişi'' yolu, Atlas-Pasifik okyanusları geçişlerine artık tamamen açık hale geldi. Çünkü buzullar eridi. Avrupa Uzay Ajansı ESA, Kuzey Buz Denizi'ndeki erime sonucu buzulların kapladığı alanın, uydudan ölçümlerin başladığı 1978'den sonraki en alt seviyesine indiğini duyurdu.


Tuz Gölü de kurudu: 2007 yılında yaşanan kuraklık bütün dünyayı etkiledi. Kuraklık nedeniyle barajlar kurudu, göllerin suyu çekildi. Ürünler boy atamadı ya da tarlada kavruldu. Pirinç, mercimek gibi bazı ürünlerin fiyatı arttı. Olanlar, iklim degisikliğinin sadece yaşam alanlarımızı ve soluduğumuz havayı değil, gıdamızı nasıl tehdit edeceğinin bir göstergesiydi. Tuz Gölü 2007-2008 yıllarında neredeyse tamamen kurudu. Yeraltı suyu 20 metrenin üzerinde düşen Konya Kapalı Havzası’nda Düden Gölü Bolluk Gölü, Samsam Gölü, Tersakan Gölü de kuraklık yüzünden tamamen kurudu.

Amazonlar acı çekiyor: 2000’li yıllar en büyük orman katliamlarının yapıldığı yıllar olarak terihe geçecek. Greenpeace, 2009 yazında yayımladığı bir raporla, dünyadaki yıllık ormansızlaşmanın yüzde 14’lük bir oranla en büyük sorumlusunun, Brezilya'daki Amazon ormanlarının, hayvancılık için katledilmesi olduğunu ortaya koydu. 2003’ten yılından bu yana 70 bin km2 alan yakıldı. Tarım alanlarında da %80 oranda hayvancılıkta yem olarak kullanılmak üzere soya yetiştirildiği ve bu sektörün köle ticaretini hâlâ sürdürdüğü açıklandı.

Klimanjaro’nun Karları hikâye oldu: Ernest Hemingway’in ünlü başyapıtı “Kilimanjaro’nun Karları”nda ilham aldığı Tanzanya’daki Klimanjaro’nun buzulları eriyerek yok olmaya başladı. Kilimanjaro’yu 1912’de kaplayan buzul takkesinin yaklaşık yüzde 85’lik bölümü 2007’de tamamen yok oldu.

Güneş enerjisinin yükselişi: Güneş enerjisinden yararlanmada hızlı bir gelişme kaydedildi. Artık güneşten gelen ısıyı yansıtan iç bükey aynalar ve dev fotovoltaik panellerle kaplı kilometrelerce alanda bu ısıdan elde edilen buhar sayesinde enerji üretilebiliyor. Türkiye ise onlarca yıl önce başladığı güneş enerjisiyle ısıtma konusunda dünyanın sayılı ülkeleri arasında olduğunu ve avantajını daha yeni yeni fark etmeye başladı.

Yeşil şehirler: Çevre kirliliği ve iklim değişikliğinin etkileri görüldükçe insanlar yaşadıkları yerleri de değiştirme ihtiyacı duymaya başladılar. Tamamen bu amaçla inşa edilmiş dünyanın ilk kendi kendine yeterli, sıfır karbon, sıfır atık kenti olması planlanan Abu Dhabi’deki Masdar City 2006’dan bu yana amacına hızlı adımlarla ileriyor. Ancak varolan kentlerin iklim ve doğa dostu olması yolundaki girişimler de var. İtalya’dan dünyaya yayılan Slow City (Yavaş Şehir) hareketi 2000’li yıllarda hız kazandı. Arabalar şehir merkezlerinden çıkarılan, sadece yerel ürünlerin ve sürdürülebilir enerjileri kullanan bu şehirlerde süpermarket aramanın bir anlamı yok. İtalya’da 42 Yavaş Şehir’le birlikte, İngiltere, İspanya, Portekiz, Avusturya, Almanya, Polonya ve Norveç’te de birçok Yavaş Şehir var. Bu yıl Seferihisar Tüğrkiye’nin ilk Yavaş Şehri ilan edildi.

Pencap’ta tarım ilaçlarının getirdiği yıkım: 2000’li yıllar dünyanın pek çok yerinde bir zamanlar yeşil devrim olarak adlandırılan kimyasal ilaçlı, suni gübreli yopun tarım uygulamalarının zararlarının fark edilmeye başladığı yıllar oldu. Bunun en yoğun yaşandığı yerlerden biri de Pencap’tı. Onlar da verimi artırdığı için, makineleşmiş, modern tarıma “Yeşil Devrim” demişti. Ama bugün ineklerin yediği yiyeceklerle ürettikleri sütte yüksek düzeyde haşere öldürücü kalıntıları var. Çiftçilerde ise kanser vakaları artıyor. Bu durum doğa dostu tarım uygulamalarının da artmasına neden oldu.


Ekolojik ürün pazarı hızla gelişiyor 2002’de 23 milyar dolarlık ekolojik gıda ve içecek pazarı 2007 yılına kadarki sürede %43 artış gösterdi ve 33 milyar dolara ulaştı. 2007 yılı sonu itibariyle 141 ülkede 1,2 milyon üretici 32,2 milyon hektarda organik tarım yapıyor.

Türkiye’de ise ekolojik/organik üretici sayısı ve üretim yapılan alan 2004’den bu yana yüzde 25 arttı. Üretim miktarında ise yüzde 50’ye yakın bir artış gözlemleniyor. 2006’dan itibaren önce İstanbul Şişli’de, ardından Antalya, Samsun ve Kartal’da %100 Ekolojik Pazarların açılması, onu Bursa, Çankaya, Kuşadası Kirazlı organik pazarlarının izlemesi ekolojik ürün kullanımını ve üretimini artıran etkenlerden biri oldu.

Çiftçi intiharları: Avustralya, küresel ısınmanın getirdiği kuraklık nedeniyle son yüzyılın neredeyse en kötü dönemini yaşıyor. Kuraklık yüzünden son beş yıl içinde çiftçilerin onda biri topraklarını terketmek zorunda kaldı. Son altı yılda içme suyu havzalarındaki yağış miktarı yüzde 80 oranında azaldı. Üreticileri büyük sıkıntıya sokan bu durum nedeniyle yaklaşık 10 bin çiftçi aile topraklarını terketti. Dünya pirinç ticaretinde önemli ülkeler arasında yer alan Avustralya’da kuraklık dolayısıyla çeltik ekimi 2008 yılında yüzde 98 düştü.


Kent tarımı: İnsanlar kentte sürdrükleri yaşamın ne denli tüketimi destekleyen ve doğadan uzak olduğunu keşfettikçe doğal olana yaklaşmak için yeni yöntemler denemey başladılar. Artık sadece Kübalılar değil, Manhattın’ın ortasında, Paris’te ya da İstanbul’da yaşayanlar da küçk apartıman aralıklarında, balkonlarında meyve, sebze yetiştirmeye başladılar. 2000’li yıllarının şehircilik anlayışında artık çatı ve balkon bahçeleri ve kent tarımı var.

Çevreci teknolojiler: 2000’li yıllar çevreci ya da başka bir deyişle yeşil teknolojilerin yaygınlaştığı ve günlük yaşama girdiği yıllar oldu.Tasarruflu ampuller, hibrid arabalar, güneş enerjisiyle çalışan aletler, enerji tasarruflu ürünler günlük hayatımızın bir parçası olmaya başladı.


...Ve 2009

İnsan Türü Yok Olmamak İçin Çareler Arıyor

2000 yılının ilk on yılının son yılına damgasını vuran en önemli olay Kopenhag İklim Zirvesi’ydi. Olaylı oturumları, polis şiddetiyle karşılaşan eylemleri, istifaları ve sonuna kadar yaşanan belirsizlikleri ile gerilimli bir havada geçen Zirvede 192 ülkeden temsilciler iklim değişikliğini durdurmak için BM Kyoto İklim Protokolü'nün yerini alacak yeni bir anlaşma sağlamak üzere biraraya geldiler. Ancak gelişmiş ülkelerin karbon dioksit salımlarında yüzde 40 indirime girtmesi yonünde beklenen anlaşma sağlanamadığı gibi, ne karbon dioksit salımlarında ne de G77 ülkeleri ve Afrika Birliği ülkelerinin sera gazı azaltımı ve uyum için bekledikleri 350 milyar dolarlık maddi desteği de alamadılar. Zirvenin en önemli kısmı sivil toplumun artık hükümetlerin kararlarından tatmin olmadığı yolunda sesini yükseltmesiydi. 48 yeni termik sanral planıyla iklim değişikliğini önleme değil destekleyici adımlar atan Türkiye ise Kopenhag Zirvesi’nde açıkladığı 2020 yılına kadar yüzde 11 indirimle bu tavrını sürdürdü.


Ancak Kopenhag Zirvesi’nde yapılan eylem ve protestolar sokaktaki insanın geleceğine nasıl sahip çıkmaya başladığının bir göstergesi sayılabilir.

Zirve aynı zamanda dünyanın ilk iklim orucuna sahne oldu. Climate Justice Fast üyeleri ve Türkiye’den Dr. Uygar Özesmi, “iklim orucu” tutarak iklim değişikliği nedeniyle yaşanan ve gelecekte yaşanacak açlığa dikkat çekmek üzere açlık orucu tuttular. Tüm dünyada binlerce kişi iklim orucuna destek verdi.

GDOların Tehlikeli Yükselişi: Gıdaların genleriyle oynanması ve GDO tarımının ve ürünlerinin dünyaya yayılması aslında son 10 yılın önemli olayları arasında sayılmalı. Ancak Ekim ayında Türkiye’de çıkan GDOlarla ilgili bir yönetmelik, 7 yıldır gündemde olan Biyogüvenlik Yasa Tasarısı’nı ve GDOların saglik riskleri konusunu yeniden gündeme getirdi. Bu kez medya konuyu etraflıca ele aldı ve GDO konusunda 15 gün süren tartışmalar sonucu Taırm Bakanlığı geri adım attı. Ancak yönetmeliğin ömrü uzun olmadı. Danıştay’ın Kasım ayında aldığı yürütmeyi durdurma kararıyla yasa yürürlükten kaldırıldı. Ancak 2 ay yürülükte kalan yönetmelikle ilgili tartışmalar kamuoyunda GDOlar konusunda ciddi bir farkındalık yarattı. Bazılarına göre yönetmelikle birlikte yapılan tartışmalar kanuoyunun GDOlar konusunda bilgilenmesini sağladı; bazılarıysa bu tartışmaların büyük bir bilgi kirliliğine yol açtığı görüşünde... Aralık ayına gelindiğinde Biyogüvenlik Yasa Tasarısı’nın meclise sunulmasıyla tartışma yeniden alevlendi.

Nükleer santral ihalesi 4. kez iptal edildi: Türkiye’de nükleer planlar 1978’den bu yana tam 3 kez iptal edildi. Ve Ekim ayı sonunda Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararının ardından ihale 4. Kez iptal edildi. Ancak Enerji yeni yılla birlikte süreci yeniden başlatacaklarını açıkladı. Her ne kadar ihale 4 kez iptal edilmiş olsa da nükleer karş¸ıtları ise “henüz rahat bir nefes almak için erken” diyorlar.

Dumansız hava sahası: 19 Temmuz’da başlayan dumansız hava sahası ve kapalı yerlerde sigara iöme yasağı tüm tartışmalara rağmen tüm Türkiye’de başarıyla uygulandı.

En büyük rüzgâr çiftliği: 2009 yılı yenilenebilir enerjiler için bereketli ve yeniliklerle dolu bir yıldı. Dünyanın en büyük açık deniz rüzgâr çiftliği Horns Rev II işletime açıldı. Kuzey Denizi’nde yer alan tesis, elektrik üretmek için 91 adet rüzgâr türbininden oluşuyor. Rüzgâr çiftliği maksimum verimle çalıştığında 200 bin evin elektrik ihtiyacını karşılayabiliyor.

Nehirlerde HES mücadelesi: 2008’de başlayan ancak 2009’a da bütün yoğunluğuyla yansıyan Doğu Karadeniz Bölgesi’nde planlanan HES’lere karşı yerel halkın verdiği mücadele devam ediyor. Yerel halk ve çevre avukatları Rize’nin İkizdere Vadisi’yle birlikte Munzur Vadisi, Fırtına Vadisi ve Çoruh Vadisi için de mücadele veriyor.


Hasankeyf’te son round: Avrupalı Kredi Kuruluşları, Ilısu barajının gereken krediyi alabilmesi için belirlenmiş şartları yerine getirmeden baraj inşaatının başlayamayacağını, başladığı taktirde krediyi derhal geri çekeceklerini belirttiler. Gerekli şartlar yerine gelmedi, kredi kuruluşları da "kredi vermeyeceklerini" açıkladılar. Doğa korumacılar barajın yapılmasıyla sulara gömülecek olan 10 bin yıllık tarihin ve Dicle Nehri’nin biyolojik çeşitliliğinin korunması için mücadeleyi sürüdürüyor.

Bez torbaya ve fileye dönüş: Annelerimizin fileyle pazara çıktığı günleri unutmak üzereydik ki, plastik torbaların yarattığı çevre kirliliği nedeniyle bez torbalara ve filelere geri dönüş başladı. Plastik torba yerine bez torba kampanyaları etksini gösterdi ve dünyanın bazı ülkelerinde plastik torbalar yasaklandı, parayla satılmaya ya da yerine biyoçözünür plastiklerin yanı sıra bez torba ve çok kullanımlık dayanıklı torbalar sunulmaya başlandı. Türkiye’de ilk kez Şişli %100 Ekolojik Pazar’da plastik torba kullanımdan kaldırıldı.


Kaynak : NtvYeşilEkran

Great Keppel 'de Deniz Faciası

Great Keppel 'de Deniz Faciası


Avustralya kıyılarında karaya oturan bir gemideki yakıt sızıntısı, dünyanın en büyük mercan kayalıklarını tehdit ediyor

Çin bandıralı ''Shen Neng 1'' adındaki kömür yüklü gemi, gece saatlerinde Avustralya'nın kuzeydoğu kesimindeki mercan kayalıklarıyla Great Keppel adasının doğu kesiminde karaya oturdu.

Gemiden sabah saatlerinde yakıt sızıntısı tespit edildi.

Queensland eyaleti sahil güvenlik yetkilileri, yakıt sızıntısı miktarının fazla olmadığını belirttiler ancak buna rağmen mevcut sızıntının da dünyanın en büyük mercan kayalıklarının bulunduğu bölgede çevre açısından ciddi zararlara yol açabileceğini vurguladılar.

Büyük Mercan Resifi, yaklaşık 2 bin kilometre uzunluğundaki mercan adaları zinciri olarak Avustaralya'nın başta gelen turistik merkezleri arasında yer alıyor.

Mercan adaları, denizlerde pek çok çeşit ve farklı güzellikte canlının yaşadığı bölgeler olması nedeniyle ekolojik zenginlik açısından da büyük önem taşıyor.

Ekopsikoloji



Ekopsikoloji

Ekopsikoloji, psikoloji ile ekoloji'yi birleştirir. Yabancılaşma'yı tedavi etmek üzere sürdürülebilir bir doğa dengesi oluşturmayı gözeten siyasi ve uygulamalı kuramları inceler.

Ekopsikolojinin 8 Kuralı

Zihnin temelinde ekolojik bilinçdışı yatar; yani her insan doğuştan doğaya dair bir bilince sahiptir.

Ekolojik bilinçdışının içeriğinde, kozmik evrimin, tarihin ilk zamanlarına kadar uzanan kaydı bulunur.

Ekopsikolojinin amacı, insanın ekolojik bilinçdışında bulunan ve doğuştan sahip olduğu, doğa ve insanın karşılıklı ilişkisine dair bilgiyi uyandırmaktır.

İnsan gelişiminin hayati aşaması çocukluk dönemidir. Ekopsikoloji çocuğun henüz unutmadığı çevresel bilinci yetişkinlerde de uyandırmayı amaçlar. Çocukta bu bilincin gelişmesi içinse doğayla ilgili hikâyeler, masallar, ninniler çok önemlidir.

Ekolojik egonun gelişmesiyle insan, doğaya ve diğer insanlara karşı ahlaki bir sorumluluk duygusuna sahip olur. Ekopsikoloji bu sorumluluk duygusunun sosyal ilişkilerde ve politik kararlarda söz sahibi olmasını amaçlar.

Ekopsikolojinin en önemli terapilerinden birisi, doğayı bir yabancı gibi gören ve ona hükmetmeye çalışan, politik gücün de kaynağı olan "eril" karakter özelliklerini yeniden ele almak ve düzeltmektir.

Ekopsikoloji sanayi kültürünün yıkıcılığını sorgular. Ancak bunu yaparken hayatımızı kolaylaştıran teknolojiye karşı değildir. Bu anlamda ekopsikoloji anti-endüstriyel değil, post-endüstriyeldir.

Dünyanın ve kişinin iyiliği arasında "sinerjik" bir etkileşim vardır. Bu yüzden dünyanın ihtiyaçları insanın da ihtiyaçlarıdır; insanın hakları, dünyanın da haklarıdır.

Peysaj Ekolojisi



Peysaj Ekolojisi 

Peyzajın yapısını oluşuturan doğal ekolojik faktörler

    * Klimatik faktörler: Işık, sıcaklık hava nemi, yağışlar ve hava haraketleri gibi iklim öğeleri veya meteorolojik verileri içermektedir. Bu faktörler, peyzaj alanlarında kullanılacak bitki seçimi için çok önemli faktörlerdir.

    * Toprak faktörü: Toprak tüm bitkisel ürünlerin yaşam ve üretim kaynağı,yeraltı servetlerin ambarı, mikroorganizmaların konutu, tüm canlıların yaşama ortamıdır. Bu karakteri peyzajın yapısını oluşturan tüm öteki canlı ve cansız öğeler tarafından etkilenmekte ve böylece toprak faktörünün fonksiyonları peyzajlara göre değişik arz etmektedir.

    * Rölyef faktörü: Rölyef bir peyzaja ait arazi şeklinin düz, girintili-çıkıntılı, eğimli, alçak veya yüksek gibi deyimlerle tanıtılmasını sağlayan bir tanımdır. Rölyef, Rakım - Eğim ve Bakı olmak üzere üç alt başlıkta incelenir.

    * Biyotik faktörler: Canlı faktörleri (İnsan, hayvan, bitki ve mikroorganizmalar)

Çevre bilimi


Çevre Bilimi
 
Çevre bilimi, canlıların birbirleri ve çevreleriyle ilişkilerini inceleyen bilimdir. Ekosistem ise canlı ve cansız çevrenin tamamıdır. Ekosistemi de abiotik faktörler (toprak, su, hava, iklim gibi cansız faktörler) ve biyotik (üreticiler, tüketiciler ve ayrıştırıcılar) faktörler olmak üzere iki faktör oluşturur.

 Kapsam 

Bu tanımlamadaki organizmalar; diğer bir deyim ile canlılar veya canlı çevre, insan, hayvan ve bitkilere ait bireyleri veya bunlardan oluşmuş toplumları ifade etmektedir. Tanımlamanın içinde geçen organizmaların içinde yaşadıkları ortam deyimi ise cansız çevre olarak da ifade edilir ve hava, su, toprak, ışık gibi faktörleri kapsar. Çevre bilimin; botanik, zooloji, mikrobiyoloji, fizyoloji, bitki beslenmesi, anatomi, morfoloji, patoloji, pedoloji, jeoloji, jeomorfoloji, mineraloji, fizik, kimya, meteoroloji ve klimatoloji gibi bilim dalları ile yakın ilgisi vardır.

Araştırma konusu, yöntemi ve amaçlarındaki bazı özellikleri yardımıyla çevre bilimi diğer doğa bilimlerinden ayırma olanağı vardır. Çevre bilimi bütün canlılar için ortak olan ve canlılar üzerinde etki yapabilen temel konularla ilgilenir. Diğer bir ayırıcı özelliği ise çevre biliminin bir canlıya ait belirli organları ve bu organlardaki hayat süreçlerini değil, canlıların içinde bulundukları hayat ortamı ve diğer canlılarla olan karşılıklı ilişkilerini incelemesidir.

Marksist Ekoloji 

Dünyanın özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren karşı karşıya Kaldığı çevresel sorunlar ve felaketler ile birlikte çevre sorununun politik yaşamdaki en önemli konulardan biri haline gelmesi ile modern düşüncenin köşe taşlarını oluşturan akımların ve düşüncelerin, düşünce sistemlerini oluşturan pek çok kavram ekolojik bir perspektif ile yeniden incelemeye alınmaya başlamıştır. Bu çaba sonucunda bu akımlar ve sistemlere ekolojik bir boyut katılmaya çalışılmış ve/veya sistemde içkin olan ekolojik boyut araştırılmış ve ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır. Gelmiş geçmiş en etkili kapitalist toplum eleştirmeni olarak Karl Marx da bu çabadan payına düşeni almış, Marksist teori bir kez de yeşil gözlüklerle inceleme konusu olmuştur.

Marx'ın teorisinde ekolojik bir boyutun olup olmadığına ilişkin üç farklı yaklaşım görülür. Bu yaklaşımlardan ilki Marx'ı açık bir anti-ekolojist olarak itham eder. İkinci yaklaşıma göre: Marx'ın çevresel sorunlara ilşikin bir takım farklı düşünceleri olmakla beraber, bu düşünceler Marx'ın düşüncesinin temel ekseninin dışında ve talidir. Son yaklaşıma göre ise ekolojik boyut Marx'ın düşüncesinin merkezindedir.

Marx'ın teorisinin içerisinde ekolojik bir boyut var mıdır? Ayrıca Marx'ın bir antiekolojist olduğuna ilişkin savlar nelerdir ve haklılık payları var mıdır? Marx'ın düşüncesinde bir ekolojik boyutun varlığından sözedilebilirse eğer, bu düşünce sisteminin merkezinde midir, yoksa uzun uzun aramalar gerektirecek kadar kıyıda köşede ve bol bol yeşil boya gerektirecek kadar soluk ve cılız mıdır? Ekolojik yıkım ve çevre sorunlarının anlaşılmasında ve aşılmasında Marx'ın öngörü ve önerileri ne ölçü de ön açıcıdır ve ne gibi imkânlar sunar?Bu çalışma bu sorulara cevap aramak amacıyla başlatılan bir çabaya giriş ve başlangıç olması niyeti ile yapılmıştır.


Ekolojik disiplinler

    * Ekopsikoloji
    * Otokoloji
    * Topluluk Ekolojisi
    * Ekosistem Ekolojisi
    * Peyzaj Ekolojisi

Ekolojik Denge Ekolojik denge,ekolojinin oluşturduğu faktörlerin döngüsüdür.Örneğin besin zincirindeki halkalardan biri koparsa bu olay ekolojik dengeyi de etkiler.Ekolojik dengenin bozulması da çevremiz ve biz canlılar için olumsuz sonuçlara neden olabilir.